Sayfalar

27 Ocak 2011 Perşembe

Dur Bir Mola Ver


Kitabın adı: Dur Bir Mola Ver
Yazarı: Tom Robbins
Yayınevi: Ayrıntı
Sayfa sayısı: 330
Fiyatı: 23 TL
İndirimli fiyatı: D&R

Önce kapaktan başlayayım :). Bendeki baskıda da bu resim var. Kitabı elime her aldığımda 2 yaşındaki kızım Eylül "anne abla napıyor?" diye soruyor. Sonra da "abla elma yiyor", "abla dudaklarını boyamış" diyerek beni güldürüyor. Çoğunlukla da yanında kitap okumamdan hoşlanmadığı için "anne kitabı kapaaat, buraya koyalım" diyor ve elimden tutup kendi dünyasına çekiyor :). Bu arada kapaktaki resmin Amanda olduğunu düşünüyorum :). Bu kitabı ve Ağaçkakan romanlarını almama sebep, Tom Robbins'in Parfümün Dansı kitabını okumam olmuştur. O kitap beni alıp götürmüştü kokuların dünyasına. Hayal gücüne ve kalemine hayran kalmıştım. Her iki kitabında da ilk sayfalar biraz ağır ilerledi, karakterleri çözümlemek, ne yaptıklarını anlamaya çalışmak zaman ve de konsantre olmayı gerektiriyor. Genel olarak da ağır ilerleyen bir kitap oldu benim için, bu sevmediğim anlamına gelmiyor. Her bir cümlenin hakkını vermek istiyorum okurken, yoksa esere haksızlık olurmuş gibi geliyor. Yazarın espri anlayışı çok ince, okurken acayip eğlendim. Dediğim gibi kitabı okumak için ona özel zamanınızı ayırmanız gerekiyor. Mesela kitabın karakterlerinden Amanda'nın peltek konuşmasını bize anlatabilmek için birkaç örnek verilmiş. Bunlardan birisi de "The Big Heat" filminde oynayan Gloria Grahame'in konuşmasıydı. Hemen araştırıp izledim fragmanı, tam da benim hayalimde canlandırdığım konuşma şekli gibiydi :). Bazı sevdiğim satırları da aşağıya eklemek istiyorum.

' "Beni ilgilendiren üç ruh hali var" dedi Amanda kertenkele şeklindeki kapı tokmağını çevirirken. " Bir, hafıza kaybı; iki, kendini aşırı derecede zinde hissetme hali; üç, vecd hali."
Mutfak dolabına uzanıp içinde nilüfer poleni bulunan küçük, yeşil bir şişe çıkardı. " Hafıza kaybı, insanın kim olduğunu bilmemesi ve kim olduğunu öğrenmeyi delice istemesidir. Kendini aşırı derecede zinde hissetme hali, insanın kim olduğunu bilmemesi ve bu duruma aldırış etmemesidir. Vecd hali, insanın kim olduğunu tam olarak bilmesi ama yine de aldırış etmemesidir." ' (s169)

' Kendimi o kadar aşağılık hissettim ki, bir Volkswagen'a ancak yarım metrelik merdiven sayesinde binebilirdim.' :) (s185)

' Amanda'nın Paranoyaklara Yönelik Evrensel Tavsiyesi

" Seni takip eden ve geceleri evini gözetleyen insanlar yüzünden telaşa kapılma. Onların Hollywood'dan gelen yıldız avcıları olduklarını düşünmeye çalış." ' (s197)

Arka Kapak:
Yazar, insanın acı çekmesini, özgür ve mutlu olamamasını doğadan kopmasına, kazanma hırsı, kaybetme kaygısı ve ölüm korkusu gibi "doğa dışı" gerginlikler edinmesine bağlıyor. Ve bütün bunlara neden olan otoriter, teknolojiye tapınan ve ekonomiyi sağlıktan, sevgiden, hakikatten, güzellik ve seksten üstün tutan modern medeniyeti suçluyor. Emir, sansür, ödül ve ceza ile sistemi ayakta tutan politikacıların, askerlerin ve din adamlarının doğadan, dolayısıyla hayattan korktuklarını belirtiyor. Özgür ve neşeli bir hayat yerine "istikrarı" amaçlayan bir hayata maruz kalmamızda dinin rolünü deşiyor. En istikrarlı toplumların polis devletleri olduğunu, doğanın ve hayatın istikrarlı olmadığını, istikrarın doğal olmadığını vurgulayarak dinin Cennet ödülü ve Cehennem cezası ile istikrarı sağlamaya çalıştığına dikkat çekiyor. Nesneyle özne, ölümle hayat, doğal olanla doğaüstü, uyanmakla rüyalara dalmak arasındaki hiçbir sınırın kalmadığı bütünlüklü hayat tarzını kaybeden insanların da korkuya kapılarak, dine sığındıklarını, böylece yaşamaktan vazgeçtiklerini söylüyor...

Çingene ruhlu Amanda ile davulcu ve heykeltıraş Ziller başka bir hayat yaşamaya karar verirler. Yol kenarında bin birçeşit insanın uğrayıp molaverdiği sosis ve sebze/meyve suyu satılan, bale kıyafeti giymiş pirelerin gösteri yaptığı, çeçe sineği ve zehirsiz yılanların sergilendiği bir dinlenme tesisi açarlar. "Ölüm korkusu köleliğin başlangıcıdır" diyen, hayatta asılolanın "üslup" olduğuna inanan renkli ve şehvetli Amanda, "şeytanın meyvesi" mantarlara, böceklere ve çiçeklere karışır... Bütün yolculuklarını kaynağa doğru yapan, yaratılıştaki ritimle müzikteki ritmi bağdaştıran Ziller ise yabani, yarı çıplak, sessizce ortalıkta dolanır... Tarihi Batı kültüründen çok daha eski olan Hint, Tibet, Afrika kültürleri ile pagan dünyayı hatırlayarak yaşarlar...
Kaybetmekten ve kazanmaktan öte bir hayat arayanlara...


İyi okumalar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder