24 Mart 2011 Perşembe
Tanrı'nın Doğum Günü
Kitabın Adı: Tanrı'nın Doğum Günü
Kitabın Yazarı: Burak Özdemir
Yayınevi: Doğumgünü
Sayfa sayısı: 650
Nereden kaça aldım: D&R
Kitabın yarısında bırakmak istedim :(.. Sebebi de Kuran-ı Kerim'i yeniden kriptolarıyla yorumlayan Dona isimli Tanrı'yla MSN konuşmaları oldu. Yani kitabın temeli bana okumayı bıraktırdı. Kafa karışıklığından başka birşey yaratmadığını fark ettim. Sonuçta burda yazılanlar da yazarın bir yorumu, o da diğer yorumcular gibi kendine göre yorumlamış. Keşke doğrusunun bu olduğunu bilsem de inansam dedim içimden.. Ama okuduğum şeyin her ne kadar fikirlerinin çoğu bana uysa da bir Kuran meali olmadığını, gerçeği ne kadar yansıttığını bilemediğim için de kendimi boşlukta hissetmeme sebep oldu. Hamileliğimin şu son 2 haftasında beynimi bulandırmamaya karar verdim :).. Belki sonra kaldığım yerden devam ederim..
15 Mart 2011 Salı
Melekler Erkek Olur
Kitabın Adı: Melekler Erkek Olur
Kitabın Yazarı: Hamdi Koç
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa sayısı: 258
Nereden kaça aldım: Ablam'ın kitabı
Bu kitabı ablamdan annem alıp okumuş, ben de annemden aldım ve okudum. Kitapla karşılaşmam bu şekilde olmasaydı eğer sanırım hiç karşılaşmazdık :). Bir erkeğin iç dünyasının anlatıldığı bu romanda fazlaca bulunan argo ve küfürlü konuşmalar, roman kahramanı Murat'ın kendi kendine çelişen düşünceleri, kadınlara bakış açısı beni açıkçası rahatsız etti.. Acaba her erkek mi böyle? diye düşünmeden edemedim. Sonra Murat'ta bulunan bu aşırı dozun her erkekte azdan çoğa doğru mutlaka bulunduğuna karar verdim :) Kitabın konusu kısaca şöyle; büyük bir şirkette CEO olarak görev yapan 40'lı yaşlardaki Murat, işe yeni başlayan Selma ile karısını ve iki çocuğunu aldatmaya başlar. Sonra Murat'ın iç seslerini bol miktarda okuruz, üniversite aşkı Pınar devreye girer.. Patronu ile son dakika kararları alınır ve kitap biter.. Fakat kitabın sonunda Selma'ya ne oldu, karısıyla boşandı mı, Pınar'a ne oldu, patronu gitti mi, kızlarıyla barıştı mı vs gibi bir çok soru havada kalmaya devam eder.
Kitaptan bazı alıntılarım;
"İşe her zaman erken gitmeyi severim, çok erken, herkesten önce. Ben gittiğimde sadece temizlikçi olur. Bazen o da olmaz. Kapıyı ben açarım ve hayatımın düzenini ve refahını borçlu olduğum, bana insanlar arasında ayakta durabilme, sesimi çıkarabilme ve dilediğim gibi hareket edebilme olanağı veren bu işyerini derin bir bağlılıkla selamlarım. O olmasa ben de olmam; bunu bilirim." (s.24)
" Kimseye zarar vermediğin sürece serbestsin. Kendine zarar vermek için de, doğal olarak, serbestsin. Vereceksin de zaten. Ama olsun. O da birşeydir. Başkalarının senin adına hata yapmasından iyidir. Kendi hatanı kendin yap. İşte benden memlekete bir ideal Türk çocuğu!" (s.150)
"Büyük doğrunun olmadığı yerde küçük doğru da olmaz. Küller küllere. Herkes gündelik işlerin peşinde, artık kimse büyük şeyler düşünmüyor, kimsenin geleceğe ilişkin büyük bir tutkusu yok, herkes ıvır zıvırla meşgul." (s.150)
10 Mart 2011 Perşembe
Mahrem
Kitabın Adı: Mahrem
Kitabın Yazarı: Elif Şafak
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa sayısı: 287
Nereden kaça aldım: D&R
Elif Şafak'ın hayran kaldığım kitaplarından biri daha.. Pinhan, Mahrem ve Aşk ilk üçü oluşturuyor. Yazar kitabı yazmaya başlarken bir kurgusu olmadığını, yazdıkça oluştuğunu söylemiş. Bu nasıl oluyor gerçekten aklım almıyor :).. Bunu herhalde günlerce-aylarca düşünsem yine hayal edemem.. Kitap 3 zamanda geçiyor.. Şimdiki zamanda kilolu bir kızın ve Be-Ce'nin hikayesi anlatılıyor. Şimdi fark ettim bu kızın ismi kitapta hiç geçmiyor.. Kızın çocukluğuna da hüzünlü bir yolculuk yapıyorsunuz. Bir de Keramet Mumi Keşke Memiş Efendi'nin anlatıldığı bir zaman var.. Buradan da Fransa ve Sibirya'ya doğru yola çıkıyorsunuz. Bu kısımda masalsı bir anlatım mevcut. Tüm kitabın temeli adına dayanıyor.. Mutlaka okuyun, okutun.. Kitaptan bir alıntı (aslında çok vardı ama okumak için not etmeye fırsat bulamadım);
"Ölüm dediğin içindeki canı alırken kaftanına dokunmaz; yangın dediğin kundaktaki bebekleri kül ederken altın maşallahlarını tutuşturmazdı. Hal böyleyken, ölüm bu kadar yakınındayken, illa da birşey olacaksa, kaftan olmalıydı insan, kaftanı taşıyan değil; yahut altın olarak doğmalıydı insan, altını takan olmak için değil. " (s.87)
7 Mart 2011 Pazartesi
BLOGSPOT arızası..
Bu yaşadığımız 2. blogspot olayı. İlkinde de Digitürk'ün davasından dolayı bloglarımıza ulaşamamıştık. Yine böyle bir saçmalıkla karşı karşıya kalınca çareyi ben de diğerleri gibi blogumu wordpress'e taşımakta buldum. Burdan buyurun.. http://kizlarimvekitaplarim.wordpress.com/
5 Mart 2011 Cumartesi
Satranç
Kitabın Adı: Satranç
Kitabın Yazarı: Stefan Zweig
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa sayısı: 80
Nereden Kaça Aldım: D&R
Bu uzun öyküye tek kelimeyle hayran kaldım. Elinize aldığınızda zaten hemen bitirmek istiyorsunuz. Yazarın eşiyle birlikte intihar etmeden önce yazdığı son eseri olduğunu öğrenince çok üzüldüm. Diğer kitaplarını okumak için sabırsızlandım. Hikayeyi o kadar akıcı yazmış ki bizzat ordaymışçasına yaşıyorsunuz olanları. Hatta son sayfayı çevirip a bitmiş dedim, daha devamını bekliyordum yani. Kitabın kahramanı yine bir önceki kitabımın da konusu olan dönemde geçmiş olan, Hitler'in bu sefer Viyana'yı kuşattığı, buradaki insanlara işkence yapıldığı bir dönemi yaşamış. Bu dönemde yaşadıklarını, nasıl satranç hastalığına yakalandığını anlatıyor. Ve bir yolcu vapurunda bambaşka bir karakter olan dünya satranç şampiyonuyla arasında geçenler anlatılıyor. Her kitapseverin okuması gerekir diye düşünüyorum.
İyi okumalar..
4 Mart 2011 Cuma
Her Şey Aydınlandı
Kitabın adı: Her Şey Aydınlandı
Yazarı: Jonathan Safran Foer
Yayınevi: Siren Yayınları
Sayfa sayısı: 310
Fiyatı: 22 TL
İndirimli fiyatı: D&R
Kitap yazarın ilk romanı olup, 2002'de yayınlanmış olsa da Türkçe okuma şansına 2010 yılında kavuşmuşuz. Hatta sonraki kitabı "Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın" bu kitaptan önce Türkiye'de basılmış. İçinde kelime oyunlarının çokça olduğu bir kitap, ilk önce bu nasıl bir çeviri diyorsunuz fakat sebebini okudukça anlıyorsunuz.
Kitabın başlarında neler olduğunu anlamakta zorluk çekseniz de sonradan orda ne olacak burada ne diyecek diye okudukça meraklanıyorsunuz. Bir mektup okuyorsunuz, bir eskiye gidiyorsunuz, bir şimdiki zamanı okuyorsunuz. Size tavsiyem bu kitabı okurken isimleri not almanız, kim kimin nesi oluyor dönüp dönüp bakma ihtiyacınız olabilir. Kitabın kahramanı yazarın da adını taşıyan Jonathan. Jonathan Yahudi Amerikalı, dedesini Naziler'den kurtaran kadını (Augustine) bulmak için Ukrayna'ya geliyor. Burada bir seyahat şirketi'nin sahibinin oğlu Alex, Alex'in dedesi ve köpekleri ile bir yolculuğa çıkıyorlar. Bir de hikayenin başka bir boyutu var. Bu boyutta da 1700 lü yıllardan başlayarak büyük-büyük-büyük-büyük nenesinin doğumundan itibaren katliama kadar olan kısım anlatılıyor. Sona doğru bir şeyler otursa da asıl amaçlarına ulaşamıyorlar. Jonathan'ın arayışı, karşılaştıkları yaşlı kadın Lista'nın ve Alex'in dedesinin ortak bir noktaları olduğunu gördükçe heyecanlanıyorsunuz. 25 yaşında bu kadar katmanlı bir romanı yazabildiği için Jonathan Safran Foer'e hayran kalıyorsunuz. Herkesin sevebileceği türden bir roman değil, ama benim hoşuma gitti. Bulmaca çözmek hoşuma gidiyor :) Tavsiye ederim..
İyi okumalar..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)